Türk sineması ilk ortaya çıkış tarihi olan 1914’ten itibaren önemli süreçler geçirdiğini söylemek mümkün. İlk dönem filmleri olarak kabul edilen filmler niteliksel olarak çok eksik olsa da, bunlar sinemaya dair ilk adımlar olarak düşünülebilir. Türk sinemasının kendi sinema diline, kendi çizgisine ulaşabilmesi oldukça uzun seneler alıyor. Fakat her dönem Türk sineması için yadsınamayacak kadar önemli süreçlere işaret ettiğini görüyoruz. Çünkü Türk sinemasının tarihsel çerçevede geçirdiği değişimler aynı zamanda toplumsal yapının sorunlarına işaret eden dönemler olarak karşımıza çıkıyor.
Sinema, toplumdan beslenen, toplumun geçirdiği değişim ve dönüşümleri kendi içerisinde eritebilen ve kitlelere hitap eden bir sanat dalıdır. Bu nedenle sinemanın günümüze kadar geçirmiş olduğu her süreç toplumsal olanı anlayabilmek ve toplumsal olanı topluma sunabilmek için önemli bir araç niteliği taşıyor.
Sinemanın bir diğer özelliği olarak sinema salonundaki bireyleri filmin içindeki imgelerle mesaj verdiğini söyleyebiliriz. izleyicinin bu imgelerin ardındaki durumları kavrayabilmesi için, bireysel çağrışımlarını kullanmalı, kısacası görünmeyenin peşine düşmeli ve verilmek istenene ulaşabilmeli. Tüm bu durumları kapsamlı olarak düşündüğümüzde sinema dili, sinemanın yapısı ve gelişimi kitleye ulaştığı ve onunla etkileşim kurabildiği ölçüde olduğunu söyleyebiliriz.
Sinemanın tüm bu niteliklerini göz önünde bulundurarak, günümüz Türk Sinemasının başarılı bir çizgide seyir etmeye başladığını söylemek mümkün. Geçen süreç içerisinde kısır bir döngüsel evre geçirmiş olsa da, artık ödül alan filmlere sahip bir ‘Sinema Sanatı’ oluşturduğumuzu görüyoruz.
Biten Kış Uykusunun Ardından Gelen Ödül?
Özellikle yüksek başarı yakalamış filmlerin, hem sosyal açıdan hem de iletişim açışından gizli öğelerin büyük ustalıkla yerleştirilebileceği büyük kitlelere ulaşan bir sanat dalı olduğunu biliyoruz. İleri ki dönemlerde iletişim danışmanlarının da vereceği destekle beraber, filmlerdeki algı yönetimi, iletişim şekilleri ve mekan örgüsünün daha da ön plana çıkacağını söylemek mümkün. Mekanın doğru kullanışı, Ürgüp’teki kış turizimi ile ilgili bilgiler vermesi, en önemlisi entelektüel bireyin sosyal iletişim problemlerini ele alması gibi sebeplerden dolayı, yakın zamanda izlemiş olduğum, Nuri Bilge Ceylan’ın Kış Uykusu filmi tamda bu nokta da örnek olarak gösterilecek film olma özelliğini taşımakta. Film aynı zamanda Yılmaz Güney’in Yol filminin ardından, Ülkemize ikinci Altın Palmiye ödülünü kazandırmış bir yapıt olarak da karşımıza çıkıyor.
Şahsım adına, iyi kurgulanmış sanat filmlerini oldum olası severim. Sürenin gerçek hayattaki gibi yavaş akıyor olması, bireyin gündelik yaşantısını yansıtırken, doğru yerleştirilmiş mesajları kullanarak, bildiğimiz ama üzerine kafa yormadığımız insan karakterleri ile de yüzleşmemizi sağladığını düşünüyorum. Belki de bu filmlerin çoğunluk tarafından rahatsız edici bulunmasının en büyük sebebi bu yüzleşme olabilir.
Kış Uykusu’nda yine bu gündelik hayatımızda rastladığımız karakterleden biri olan Aydın karakterinden bahsetmek isterim. Filmde Aydın emekli bir oyuncu olarak karşımıza çıkıyor. Emekliliğinin ardından Kapadokya’ya bir otel açarak, genç karısı Nihal ve boşanmış kız kardeşi Necla ile yaşıyor.
Aydın, ilk sahnelerden itibaren egosu yüksek, kendi doğruları olan, kendi içine dönük bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Otelde konaklayan birkaç kişi ile iletişimini de, özgüveni rahatsız edecek düzeye de yüksek, önyargılı ve sınırlayıcı olarak görüyoruz. Bu küçük otel ve arada bir uğrayan arkadaşı Suavi dışında herhangi bir sosyal yaşantısının olmadığını, yerel gazeteye yazı yazarak ve okuyarak zamanını geçiriyor.
Tabii bu duruşu evliliğinde de, eşi iletişimleri çoktan kopmuş, aynı çatı altında yaşayan iki yabancı halini almış bir çift oluşturuyor.
Nihal karekteri, filmde Aydın karakterinin iç dünyasının bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor. Aydın’ın oyunculuk kariyerinin ortasında karşılaştığı bu kadın, ekonomik ve entelektüel seviyesi bakımından Aydın’a erişememiş, Aydın’ın egoları ve maddi imkanları altında ezilmiş, kendisine kurduğu yardım grupları üzerinden bir çıkış noktası arayan, zayıf noktalarını güçlü gibi göstererek varlığını otelin Aydın’dan uzak kısmında sürdürmeye çalışan bir kadın karakteri. Film boyunca çift arasında mümkün olduğunca iletişimin kurulmuyor.
Nihal’in zaferinin kurmuş olduğu yardım grubundaki sosyal iletişim olduğu ilerleyen sahnelerde karşımıza çıkıyor ve ana karakterimiz Aydın’ın rahatsızlığı ve kendine yönelik sorgulayıcı iç çekişmesi bu evrede başlıyor.
Tabii bu noktada, Nihal ve Aydın arasında köprü kuran karakter, Aydın’ın kardeşi Necla’dan da bahsetmek gerek. Necla, filmd iyi eğitim görmüş, başarısız bir evlilik geçirmiş, sorgulayıcı kimliği ön plana çıkmış bir kadın karakter olarak kurgulanıyor. Kendi hayatıyla ilgili sorgulamalarını, abisi Aydın’ın yazılarına ve ardından abisinin hayatına taşıyor. ‘ Hepimiz senin ileride iyi bir oyuncu olacağını düşünürdük’ cümlesiyle Aydın’ın üstüne duvarlar ördüğü başarısızlığının sebebinin, gergin bir eleştiri kabul etmeyişle ortaya çıkış anına tanıklık ediyoruz.
Devam eden sahnelerde karısının sosyal iletişim alanına girmeye çalışması, bu çaba doğrultusunda dayatılmaya çalışan doğrunun yalnızca kendinde olduğu saldırgan yaklaşımını ön plana çıkıyor. Karısı tarafından da yüzüne vurulan egosunu, başarısızlıklarını ve kapalı yaşantısını eleştiren nefret cümleleri karakteri iç uyanışa ve yaşam alanını terk etme zorunluluğuna sürüklüyor.
Fakat gitmeyi bile başaramayan ya da cesaret edemeyen Aydın karakterinin evden yalnızca bir gün uzak kalabiliyor. Yenilmişliğini egosunun altında gizli tutarak, iç sesiyle sevdiğini hiçbir zaman hissettiremediği eşi ile paylaştığı sessiz bir iletişim kuruyor. Yenilginin hissedildiği bu sahnede izleyicinin sorgulama evresi başlıyor.
Peki Aydın karakteri neden önemli ?
3 saat süren bu filmde üzerine düşünülmesi gereken imgelerin, titiz bir işçilikle örüldüğünü söylemek mümkün, bahsettiğimiz evre filmin önemli fakat küçük bir bölümünü oluştururken, üzerine konuşulması gereken bir çok ayrıntı daha barındırdığını söylemeden geçmek doğru olmayacaktır.
Film ilk sahnesinden itibaren kusursuzca işlenmiş bir sanat yapıtı, başarılı bir öykü, yaşamdan parçalar barındıran tiyatro eseri olarak karşımıza çıkıyor.
Şahsi olarak Aydın karakterini farklı kılanın soyutlanmış bir yaşam biçimi, tamamlanmamış başarının yoksunluğunun örtüldüğü ego ve yalnızlık sınırları ile örülmüş bir hayat olduğunu düşünmekteyim.
Naçizane tavsiyem, bu haftaki etkinlik takviminize bu başarılı filmi ekleyin, algılarınıza dokunan farklı ayrıntılar ile içine çekeceği kanısındayım.
