Türkiye’nin Makro ve Mikro Ekonomik Dengesi

/ / Manifesto Akademi

Ekonomi bilimi çeşitli problemlere karşı cevaplarını Makro ve Mikro İktisat ( Ekonomi ) başlıkları ile aramaya çalışır. Yunanca mikros kelimesinden üretilen mikro iktisat ne üretileceği nasıl üretileceği kimler için üretilecek dağılımında üretiminde bölüşümünde etkinlik var mı sorularının cevaplarını arar. Her iki kavramda tüketicilerin ve firmaların ekonomik davranışlarını; ihtiyaç, fayda, değer, fiyat kavramlarıyla açıklamayarak yorumlamaya çalışır. Genelde bireyin ve firmanın davranışlarını incelemekle beraber aynı zamanda da sağlam bir makro iktisadın analizin yapılmasının da temelini oluşturur. Mikro ekonomiyle dar boyutlu ekonomik düzen vurgulanır.
Makro kelimesi büyük anlamına gelmektedir. Makro büyüklükler toplam üretim, toplam istihdam, toplam işsizlik, genel fiyat düzeyi, genel fiyat düzeyinin değişme oranı, ekonominin kalkınma hızı gibi büyüklüklerdir. Makro ekonomi, ekonomiyi genel olarak değerlendirir. Bir bütün olarak ele alır. Makro veriler ülke ekonomisindeki değişimi ifade eder. Mikro veriler ise bu değişimin insana ve topluma ne kadar katma değer yarattığının kanıtı niteliğindedir. Makro ekonomideki olumlu gelişmelerin mikro ekonomiye yansıması beklenir.
Makro ve mikro ekonominin kısa tanımlarını yaptıktan sonra Türkiye ekonomisi açısından bu her iki kavramında Türkiye’de nasıl bir denge sistemi üzerine oturtulduğunu gözlemleyelim. Türkiye ekonomisinin makro ve mikro uyumu; yani, makro ekonomiyi oluşturan kamu maliyesi, bütçe ve devlet tarafı ile özel sektörün, işletmelerimizin oluşturduğu mikro ekonomi arasındaki uyum, işlerin iyi gidip gitmediği anlamında önemli bir gösterge kabul edilebilir. Öte yandan, Makro ve mikro ekonomi her ne kadar birbirleriyle uyum içinde olmaları gerekse de ya da bu şekilde gözükseler de birbirlerinden uzaklaşan bir makas durumundadır. Makro ekonomi istikrarı sağlarsa mikro ekonomide bundan faydalanır. 10 yıl öncesine baktığımızda Türkiye’de mali disiplinlerden söz etmemiz olanaksızdı. Mali disiplin ekonomimiz için hayati bir önem taşır. Ancak son 10 yıldır mali disiplinimizin bozulmamasının hediyesini alıyoruz. İstikrar üretimi, ihracatı, büyümeyi, kişi başına düşen milli geliri etkiledi.

Şimdi makro ve mikro göstergelere bakalım;

Türkiye ekonomisinin temel sorunu cari açık ve döviz açığıdır. Merkez Bankası verilerine göre, Türkiye’nin 2014 yılı Mayıs ayında cari işlemler açığı 3 milyar 434 milyon dolar olurken, yıllıklandırılmış bazda cari işlemler açığı 52 milyar 636 milyon dolar oldu. Cari açıktaki bu artış şaşırtıcı bir tablo değildir. Türkiye gibi gelişmekte olan ülke ekonomilerinin cari açıklarını sıfırlamalarını bekleyemeyiz. Cari işlemler açığında makro açıdan ilk sorgulanması gereken tasarruf – yatırım yetersizliğidir. Makro açıdan diğer bir yaklaşım ise cari işlemler açığı asıl olarak dış ticaret açığından kaynaklandığı için reel döviz kuru ile dış ticaret açığı ilişkisinin sorgulanması gerektiğidir.
Türkiye’nin cari işlemler açığının büyük ölçüde dış ticaret açığından oluştuğu göz önüne alındığında bu açığın kaynaklarını mikro açıdan ele alarak bu doğrultuda çözüm önerileri geliştirmek de mümkün olabilir.

Yeni Ekonomi İletişimi’nin Makro ve Mikro İktisattaki Etkileri
21. yüzyıla girilmesiyle beraber bilgi çağı insanlar üzerinde daha hissedilir hale geldi. Toplum elektronik çağla beraber ekonomik olayları daha fazla takip etmeye başladı. Ekonomi yaşamımızın her alanına girdi. İnsanlar her yerde! Evlerinde, iş yerlerinde, televizyonlardan, gazetelerden, internetten borsayı, finansı, döviz kurunu takip eder hale geldiler. Geçenlerde PR ajansı olan bir arkadaşıma uğradım. Odasında oturmuş hepinizin çok iyi bildiği bir finans kanalını izliyordu belki bilgisayarında da bir finans web sitesi açıktı. Dediğim gibi ekonomi hayatımızın vazgeçilmezi oldu, hem makrosuyla hem mikrosuyla…
İşte tüm bu gelişmeler iletişim alanında yepyeni bir kavramı karşımıza çıkardı, yeni bir iletişim tarzını gündeme getirdi, işte bu yeni uzmanlık alanı “Yeni Ekonomi İletişimi”dir. İletişimi kişiler ve toplumlar arasındaki değişim süreci olarak tanımlanabilir. 1950’li yıllardan başlayan ve 1990’lı yıllarda olgunluk dönemine erişen ‘elektronik çağı’ yerini, yeni medya, dijital ağlar ve yeni temel teknolojilerin ürün, üretim ve iletişim süreçlerinde rol model olan ‘yeni ekonomi’ aşamasına bıraktı. Yeni ekonomi bilginin ortaya çıkardığı toplumsal bir süreçtir. Yeni ekonominin temeli bilgiye ve dijitalleşmeye dayanmaktadır.