Son yıllarda markalar arasında bir “sürdürülebilirlik” yarışı başlamış durumda ve bu yarışı, hem markalar hem de tüketiciler için bir dönüşüm ya da gelişim yarışı olarak da adlandırabiliriz. Aslında yenilik ve verimlilik peşinde koşan, tüketicilerin ilgisini çekmek için fark yaratmaya çalışan markaların, doğayı ve çevreyi önemseyen tüketici ile bir araya gelme çabaları, artan rekabet sebebiyle her geçen gün hem farklı hem de verimli kavramları ortaya çıkartıyor. Bu yarış, sadece markalar için değil, toplumsal gelişim için de önemli ve gerekli sonuçları doğuruyor.
Sürdürülebilirlik geniş bir kavram, bu kavramın tanımını en basit anlatımla yapmamız gerekirse, insanların dünya üzerinde yaşaması için gerekli olan kaynakların ve ortamların gelecekte de verimli bir şekilde kullanılabilmesi amacıyla korunması için yapılan çalışmalar olarak açıklayabiliriz. Çalışmaların temel amacı ise sadece doğayı, çevreyi, ekonomiyi ve önemli kaynakları önemseyen tüketicinin marka bazında kazanımını sağlamak değil, aynı zamanda da halkla ilişkiler, etkinlik ve çeşitli organizasyonların da desteğiyle toplum bilincini oluşturarak, toplumsal farkındalığı yaratmaktan geçmektedir.
Markaların şeffaf değişimi
Sürdürülebilir marka olmak, hem toplumsal hem de kurumsal sorumluluğa sahip, iletişimi kuvvetli marka demektir. Marka, sürdürülebilir çalışmalarını kurumsal iletişim ve kurum içi iletişim aracılığıyla uygularken, hem kendi çalışanlarıyla hem de ürün ya da hizmetini sunmak istediği tüketiciyle bağ kurar. Bir marka önce kendi çalışanını markaya ve yaptığı işe inandırmalı ki, çalışan da tüketiciyi marka ve çalışmalar ile bütünleştirebilsin. Yaşadığımız global dünyada da bu konuda ciddi bir uyanış var. Bunun en büyük kanıtı ise şirketlerin ürettikleri ürün ya da hizmetlerin dünyaya bıraktığı olumsuz etkiler hakkında tüketiciye karşı şeffaf ve yapıcı olmaya çalışmasıdır.
“Değişim ancak içeriden açılabilen bir kapıdır” diyen Terry Neill’ın bu cümlesine katılmamak elde değil. Markalar da, toplumla içeriden bir bağ kurarak, sürdürülebilirlik kavramını aşılayarak uygulamaya ve değişim için kapı açmaya çalışıyorlar. Markalar, sermayelerinin bir bölümü ile mevcut kaynakları kalıcı kılmaya çalışırken, tüketiciye de marka ortağı gözüyle bakarak, ne yapılması gerektiği ile ilgili yönlendirmeyi iletişim danışmanlarıyla birlikte yapmaya çalışıyorlar. Türkiye’de pek çok marka, tüketici ve çevre ilişkisini bütünleştirebiliyor. Bütünleşebilen bu markalar, hem kurumsal hem de toplumsal açıdan sürdürülebilirlik kavramını her yönüyle yerine getiren/getirmeye çalışan, insanoğlunun geleceğini düşünen markalar arasında yer almaktadır. Sürdürülebilirliği hayatının odak noktasına koyan markalar, Türkiye’nin en iyi halkla ilişkiler şirketleri ile birlikte yol alarak, markalarının daha faydalı olmasını ve doğru noktalarda konumlanmasını sağlıyorlar.
Karbon ayak izinizi hesaplayın
Sürdürülebilirlik ile birlikte tanıştığımız kavram ise “karbon ayak izi”. Peki nedir bu karbon ayak izi ? Karbon ayak izi, birim karbondioksit cinsinden ölçülen, üretilen sera gazı miktarı açısından bireylerin faaliyetlerinin çevreye verdiği zararın ölçüsüdür. Evsel ulaşım (araba, uçak vb. ) ve enerji tüketimi dahil olmak üzere fosil yakıtlarının yanmasıyla ortaya çıkan doğrudan CO2 emisyonlarının ve kullandığımız ürünlerin tüm yaşam döngüsünden bu ürünlerin imalatı ve en sonunda bozulmalarıyla ilgili olan dolaylı CO2 emisyonlarının ölçüsüdür. Herkesin bir karbon ayak izi vardır. (Siz de karbon ayak izinizi hesaplayabilirsiniz.) 31 Mayıs 2012 tarihinde ise Türkiye’de ilk kez sürdürülebilir markalar konferansı gerçekleştirildi. Gerçekleştirilen konferansta, konferans süresince ortaya çıkan CO2 emisyonları hesaplanarak konferansın karbon ayak izi silindi.
Karbon ayak izini azaltmak için toplu taşıma araçlarını, güneş enerjisini, ısı yalıtımını, tasarruflu ampul, buzdolabı vb. gibi elektronik ürünleri, geri dönüşüm ambalajlı ürünleri kullanmakla birlikte banyolarda, mutfaklarda, bahçelerde kullanılan aşırı su kullanımını minimuma indirmek, karbon ayak izinin azalmasına yardımcı olacaktır.
Markalar toplumsal değişimin yapı taşı
Sürdürülebilirlik kavramını, popüler bir olgu haline dönüştürmeden, doğru projeler ve doğru teşviklerle içini doldurarak ve en iyi şekilde yöneterek yol alan kurumlar ve toplumlarla güzel bir gelecek şekillenecektir. Daha iyi bir yaşam, daha yaşanılabilir bir dünya için markalar ve kurumlar el ele yürümelidir. Markaları, devlet ve STK’lardan sonra toplumsal değişimin üçüncü önemli yapı taşı olarak adlandırabiliriz. Bu nedenle markalara gerçekten çok büyük sorumluluklar düşüyor. Sadece global markaların değil, yerel markaların da kısa bir süre sonra sürdürülebilir markalar haline dönüşmesini heyecanla bekliyoruz.