Bu sene de pazarlama stratejisi kapsamında markalar yeni bayram kampanyalarıyla karşımıza çıkıyor. Her sene başarılı sonuçlara ulaştığını gördüğümüz, reklam ve sosyal medya çalışmalarında bu bayramda başarılı projeleri görmek mümkün.
Tabii bu aşamada hepinizin aklına gelen Kent yine başarılı bir reklam kampanyasıyla “ Bayram Hatırlamaktır” diyerek karşımıza çıkıyor. Markanın pazarlama stratejisinde kullandığı yöntem geçmiş bayramlara göndermeler yaparak aile içi iletişimin değişen taraflarını göstermek olduğunu biliyoruz.
Bu reklamlar bizlerin duygularına değiyor çünkü iletişimin ilk başladığı yere, aileye göndermeler yaparak, hepimizin sahip olduğu anıları canlandırıyor.
Hızla modernleşen çağ, sosyal iletişim ağlarının gelişmesi, yoğun çalışma şekilleri gibi sebeplerin artmasıyla beraber, bayram tatilinin sıfatının çıkarılarak kullanıldığı, yalnız ya da arkadaşlarla tatil planlarının yapıldığı bir döneme doğru hızla ilerlemekteyiz. İşte bu dönemlerde yapılan bu tür reklamlar bana hep o klişe ama içinde birçok anlamı barındıran “ Nerde o eski bayramlar” cümlesini hatırlatır.
Çocukluğumda, bayram için haftalar öncesinden koşuşturma başlardı. Büyük bir etkinlik hazırlığı gibi, bayram baklavasının evde yapılması, bayram temizliğinin tamamlanması, bayram alışverişleri, gidilecek büyüklerin ziyaret saatlerinin ve hediyelerinin belirlenmesi şeklinde bir ön hazırlık yapılırdı.
Arife gününden dedemin evine tüm aile giderdik. Tabii biz gitmeden önce dedem torunları için ev salıncağını kurmuş olur, kalabalık olduğumuzdan biz salıncağı sırayla binerken annelerimiz ummalı bir şekilde hazırlığa başlardı. Dedemin evinde, gelen tüm misafirlere yalnızca şeker ikram edilmez ev yapımı limonata ve kahve bayram günlerinin geleneğiydi.
Bayram sabahları doğuştan etkinlik direktörü ve iletişim danışmanı olan annelerimiz, el öpme töreninden, iş dağılımına kadar tüm ayrıntıları bir tur daha anlatırdı. Bayramlık elbiselerimizi giyip, annelerimizin programına ve cümlelerine bağlı kalarak büyüklerimizle bayramlaşır, çoktan hazırlanmış olan ve menüsü her daim aynı olan bayram kahvaltısına otururduk. Tabii elbiselerimiz yeni olduğundan anne direktiflerine uygun bir şekilde yemek yememiz gerekirdi.
Ardından iş dağılımında, limonata servisi, şeker ve kahve ikramı kime düştüyse herkes işinin başına geçer tüm gün boyunca misafirler ağırlanırdı.
Bayramın en güzel tarafı, ilk gününün sonunda büyük salona tüm ailenin toplanıp, dedemin gramofonu çıkarıp plaklarından en sevdiğini açmasıydı. Aslında tüm ailenin uzun bir aradan sonra, görüşmeye başladığı ilk andı bu. Çünkü etkinlik bitmişti ve artık hasret giderilebilirdi.
En son 12 yıl önce yaşadığım bu bayramlar, çocukluğumun başarılı etkinliği ve kalabalık iletişim alanlarıydı.
Çocukluğumda bayram demek, etkinliğin en sıcağı ve iletişimin en mutlu şekliydi. Çünkü iletişim ailede başlar ve annelerimiz ise çok iyi birer iletişim danışmanlarıdır. Her sorunda çözüm için aradığımız sevdiklerimizi, özlem duydukları bayramlarda yalnız bırakmamak dileğiyle.