İletişim sektörünün temposu yüksek yolunda yürüyen gençleri… Her daim gelişen teknolojinin dinamiklerini yakın takip etmekle kalmayıp bu teknolojilere ve sosyal medyaya kendi değerlerini ve benliğini entegre eden gençleri… Bir kısmı son 10 yıldır popülaritesi giderek yükselen iletişim fakültelerinden mezun ‘’mektepliler’’, bir kısmı ise iletişime gönülden bağlı ancak işin akademisinde değil mutfağında pişmiş gençleri ‘’alaylılar’’.
Yıllar öncesinin tartışması niteliğine giren ‘’Mektepli – Alaylı’’ çatışması günümüzde de henüz iletişim eğitiminin ve sektörün çözümde nihayete erdirilemeyen sorunlarından biri. Peki nedir bu sorunu körükleyen ya da çözümlendirilmesine engel teşkil eden etkenler?
Öncelikle eğitim sistemimizdeki iletişim fakültelerinin konumunu ve eğitim kurumlarının öğrenciler ile iletişim eğitimi, sektör arasında kurduğu köprü ve bu köprünün altyapısını incelemekle başlayabiliriz. İletişim sektörünün bugün en büyük sorunlarından biri kalifiye personel sıkıntısı. Bu sorunun kökleri ise iletişim fakültelerinde yatıyor. Çünkü üniversiteler; bugün milyon dolarlık markalara hizmet veren ve dünya çapında rüştünü ispatlama yolunda emin adımlarla ilerleyen Türkiye’deki halkla ilişkiler / iletişim danışmanlığı sektörüne birinci sınıftan dördüncü sınıfa kadar maalesef ‘’Kaynak (Verici) > Kanal > Mesaj > Hedef (Alıcı)’’ tanımlamaları çerçevesinde oluşan modellemeleri anlatıyor.
Bir iletişim fakültesinin dört yıl olan standart eğitimi süresince Halkla İlişkiler’den Gazetecilik ve Radyo, Sinema ve Televizyon bölümüne kadar üniversiteliler; iletişim kuramları, hukuk, tarih, ekonomi gibi adını bile unutmuş olma ihtimali yüksek zorunlu dersler ile boğuşuyor. Üniversite hayatı, sosyallik, yeni arkadaşlar, eğlence ile hayat her şeyiyle yolunda giderken, keplerini atan yeni iletişim mezunlarımıza ne oluyor peki? Herhalde bu durumu en iyi özetleyen cümle herkesin de hayatında en az bir kere duyduğu ‘’sudan çıkmış balık’’ tabiri.
İletişim sektörü mektepli yerine alaylı iş gücünü tercih ediyor
İletişim fakültelerinin sektöre ‘’hazırlıksız’’ iş gücü yetiştirmesi ve karmaşa ile geçen dört yıl işte bu noktada sektörde alaylı mı? mektepli mi? tartışmasını da beraberinde getiriyor. Türkiye’deki güzel sanatlar liselerinden mezun olan birçok genç orada aldığı eğitimi yeterli bularak sektöre atılıyor ve aynı eğitimi alan bir üniversitelinin mezun olma süresine kadar diğer taraf çoktan sektörde iş deneyimi kazanmış ve kariyer planlamasını yapmış oluyor. Ayrıca alaylı olarak bahsettiğimiz kesimin illa güzel sanatlar liselerinden mezun olmasına da gerek yok, bir kere işin mutfağından başlamaları devamını getirmelerini sağlıyor. Belirtiğim bu ve bunun gibi basit olarak kabul edilen ancak ivedilikle çözüme kavuşturulması gereken sorunlar, gençler için eğitimlerini tamamlamadan kendilerini sektörün kollarına bırakma alternatifini daha cazip kılıyor. Evet, oldukça esnek hatları olan bir sektör iletişim; her tonun, her kanalın, her yöntemin geçerliliği söz konusu. Ancak iletişim fakültelerinden mezun olanların seçebileceği ya da seçmek istediği iş alanı ve işveren firmaların beklentileri ne olacak?
Eğitimleri süresince bir şekilde staj yaparak kendilerini gelişimlerine adayan gençlerin çabaları başarıya ulaşmalarında ne kadar etkili olacak? Bu gibi sorunsallar neticesinde sektörde basın kuruluşlarında haber yazmayı bilmeyen, belki de en iyi PR ajansına iş başvurusu yapmasına rağmen basın bülteni yazamayan üniversite diplomalı gençlerimiz sektörü ve aslında tutku ile bağlı oldukları bölümlerini, sorgulamaya başlıyor. Bu çatışmalara özel ve devlet üniversitelerinin öğrencilerine sağladığı teknik altyapı desteğin de eklersek belki de içinden kolay kolay çıkılamayacak ‘‘iletişim eğitiminde sorun yumağı’’ ile karşılaşıyoruz.
İletişim aslında kuramlardan, modellemelerden, düz metinleri okuyup ezberleyerek sınavda birkaç örnek ile de süslemek ve belki de AA ile o sınavdan geçmek kadar sığ değil.
İletişim herkesin dünyaya açılan üçüncü gözü, nefes aldığımız ve varlığımızı sürdürdüğümüz süre boyunca hayatımızın her anında olan bir olgu. Bir de iletişimin yüzünü bireyler bazından çıkarıp yaşayan markalara döndürürsek aslında sınırlarını göremediğimiz bir okyanusta yüzdüğümüzü fark edebiliriz. Bu nedenle önümüzdeki yıllarda da bol bol balık vermeye devam ederek bereketinden bizleri mahrum bırakmayacak bu okyanusta, en güzel gemide en güzel olanakları oluşturarak seyahat etmenin yollarını bulmak gerekiyor. İletişim sektörünü ve iletişim eğitimini kendi eğitim standartlarımız içerisinde küçümsenmemeli, ciddiye alınmalı ve üzerine düşünülmeli. Çünkü sektörün alaylı değerler kadar eğitimli değerlere de aynı ölçüde ihtiyacı var. Tabii ki bir yandan da iletişim eğitimindeki sorunsalların çözümlenmesi için elimizden geleni yaparak bu sorunların bilincinde olan deneyimli insanlar olarak arkamızdan gelen gençleri desteklemeliyiz.
Sektörün sorunsallarının çözümü iletişim eğitimini sektör pratiği ile beslemekten geçiyor
İletişim eğitimindeki iletişimsizlikleri deneyimlemiş bir birey olarak naçizane çözüm önerilerimi paylaşmak isterim:
– İletişim eğitimini üniversitelerin bir fakültesi pozisyonundan çıkarılarak liselerde daha aktif olarak yer alması ve güzel sanatlar liselerinin sayılarının arttırılması.
– İletişim Fakültelerindeki ‘’a. Gazetecilik, b. Halkla İlişkiler, c. RTS (Radyo, Sinema ve Televizyon)’’ bölümlerinin daha iyi segmente edilerek bölümleri seçen öğrencilerin üniversite eğitimlerini alırken sektördeki meslek alanları ve görev tanımları doğrultusunda bilgilendirilerek yönlendirilmeleri (halkla ilişkilerde medya – marka yönetimi, reklam sektöründe metin yazarı – creative, basın kurumlarında editör- muhabir vb).
– Öğrencilerin üniversite süresince sektörde hizmet veren kurumlarda ya da PR ajanslarında staj yapma olanaklarının artırılması ve okullar tarafından öğrencilerin staja teşvik edilmesi.
– İletişim fakültelerindeki derslerde teorik bilgi yerine pratik bilgilerin sektörde görev yapan kişilerce verilmesi ve sektörden deneyim paylaşımlarının bir ders ile sınırlı kalmayıp sayının artırılması. (Müşteri yönetimi, kriz iletişimi, ,itibar yönetimi, kurumsal iletişim, kurum içi iletişim, etkinlik yönetimi, kurumsal sosyal sorumluluk, lider iletişimi, stratejik iletişim yaklaşımı vb. konularda sektörden örneklemler)
Son olarak çözüm önerilerimebiraz da eğitim dışında, daha çok bireylerin ‘’iletişim’’ sorunlarını ilgilendiren bir madde eklemek istiyorum:
‘’iletişim fakültelerinde ve sektörde iletişimsizliklerin önüne geçilerek, her bireyin iletişim kurma zorunluluğunun aynı zamanda ihtiyacının farkında olarak doğru iletişim kurma yöntemlerinin geliştirilmesi için çalışmak.’’