2011 yılında okulun son dönemleri, öğrenci sayısının artması gerekçesiyle Mimar Sinan Üniversitesi Bomonti kampüsü açıldı. Birkaç sınav için uğramış olduğum, gökdelenden bozma okul kampüsünün karşısında, etkileyici ama bakımsızlıktan harabe halini almış Bomonti Bira fabrikası yer alıyordu.
Dökülmüş duvarları ve çürümeye yüz tutmuş camlarının ardında 124 senelik bir tarihin yattığını öğrendiğim zamanlardı.
Bomonti bira fabrikası 1890 yılında İsviçreli Bomonti kardeşler tarafından Feriköy’e kurulmuş olup, dönemin en büyük yatırımlarından biri olma özelliğini taşır. İlk seri bira üretim tesisi olması sebebiyle sektörün öncü firmalarından biri olarak, sektör gelişimine büyük katkı sağlamıştır.
1902 yılında rakip firması Nektar şirketleri ile birleşerek, kurulu olduğu 40 dönümlük arazi içerisine yeni birimler eklemiş, bu birimler 1930’lu yıllarda İstanbulluların hizmetine açılan bira bahçeleri olarak adlandırılmıştır. Bu alanların dönemin en önemli sosyal buluşma mekânları olarak hizmet verdiğini söyleyebiliriz.
Bira bahçelerinin, ‘Kentleşme’ kavramının sanayii devrimini takiben ülkemize yeni yeni girmeye başladığı bu süreçte, kentli kesimin ortak mekan olgusu ile iletişim alanı olarak benimsedikleri bir yapı olduğunu görüyoruz. Bu bahçeler, kentlilerin evlerinden çıkıp, dost meclislerini sosyal alana taşımalarındaki ilk basamaklarından birini oluştururken, aynı zamanda toplumsal iletişim mekanı olma özelliğini taşıyor. Kentin sosyal iletişim mekanın ününün artmasıyla beraber, fabrikanın bulunduğu semtin adı Bomonti olarak değiştiriliyor.
Bu süreci takiben, 1938 yılında Tekel yönetimine giren bira fabrikası, uzun bir süre sonra Efes tarafından satın alınıyor ve 1991 yılında üretim durdurularak fabrika boşaltılıyor.
Kentleşmenin ve modernizmin hız kazandığı bu değişim döneminde, modernizmin doğal sonucu olan, kültürel, geleneksel, toplumsal yapının yerini, toplumun her alanını etkileyen yeni formlara bırakmasıyla beraber sosyal iletişim alanları da dönüşüm yaşıyor. Kültürel yapı, sosyal ilişkiler, mimari gibi toplumun her alanını etkileyen bu süreçte, İstanbul’un hızla modernleşen bir kent olmaya başlaması ve modern sosyal alanlarının oluşmasıyla beraber, döneminde ses getiren bira bahçeleri yerini modern eğlence alanlarına bırakıyor.
Tabii geçen bu süreç içerisinde, modern yapılar ve eğlence alanlarında, kendi dönüşümünü kendi içinde oluşturarak, sosyal ve tarihi duyguların yüklendiğin geçmişten gelen bu alanları yeniden toplumla buluşturmaya başladığını görmekteyiz.
Geçen yaklaşık 60 yıllık süreç sonucunda, Karaköy’de oluşmaya başlayan, modern çağın geçmiş ile buluşma trendi ilgi görmüş ve tarihi zenginliği olan İstanbul’un artık kullanılmayan tarihi yapılarını tekrar sosyal mekanlara dönüştürülerek, hizmete açılmıştır.
2007 yılında IC Yatırım Holding tarafından alınan Bomonti Bira Fabrikası, İstanbul’un en büyük hotel projelerinden biri olan Hilton Bomonti ile beraber restore edilmeye başlanmış olup, 2014 yılı içerisinde de İstanbul’un yeni eğlence mekanlarının arasına girmeyi hedeflediği görülüyor.
İçerisine küçük eğlence mekanlarının geleceği, bira müzesinin kurulacağı, sahne performans mekanlarının yer alacağı ve köklü bir restoran işletme grubu tarafından işletileceği, restorasyon süreci esnasında bilinen önemli detaylardan bir kaçını oluşturuyor.
Planlanan projenin Karaköy’de olduğu gibi Bomonti’de de köklü ve güzel değişimlere neden olacağını söylemek mümkün.
Projenin henüz açılışı yapılmamakla beraber, inşaatının aynı zamanda başladığı Hilton Bomonti Hotel açılmış olup, merkeze yakın lokasyonda büyük ve kaliteli bir işletmeyi İstanbul’a sunmuş bulunmakta. Hotel müşterilerinin kolayca kullanabilmesi için hotel ile Bomonti Bira fabrikası arasına geçiş alanı kurulmuş olup, böylelikle Bomonti Hilton’da konaklayan turistler için modern yapıdan tarihi dokuya sahip olan bu eğlence merkezine kolay ulaşım sağlanması hedefleniyor.
Geçmişte toplumun iletişim merkezlerinden biri olarak hizmet veren bu alanın, yüksek kaliteli işletme ve alternatif mekanlarla beraber açılması, tarihten günümüze getirilmiş iletişim ruhunun canlanmasına neden olacak gibi görünüyor.
Deleuze’un de dediği gibi “Zaman ve süre geçmişten bağımsız değildir. Şimdi geçmişi içinde taşır. Şimdinin bir ucu geçmişe, diğer ucu ise geleceğe bölünmüştür.”
Gelecek ve geçmişin iç içe olduğu sosyal ruha sahip, İstanbul’un tarihi yapısına işaret eden sosyal iletişim alanlarının her geçen gün artması, sektöre alışılmışın dışında alternatif etkinlik alanları sunması İstanbulluların ve sektörün beklentilerini karşılayacağını söyleyebiliriz.